Ana Sayfa > Metinler > Hiçbiryer-gövde-burası



“Hiçbiryer-gövde-burası” bir fotoğraf projesi olarak Tarlabaşı’ndaki atölyemi saran kalabalıktan gelen bir talepti, sürekli ve ısrarla benden bir imge istiyorlardı. Bir ressamın atölyesinin güven dolu ortamını böylesine tehdit eden, duvarları zorlayan ve ressamı bu kadar uzaklara savuran güç onlardan gelmişti. Fotoğrafın resimle karşılaştırıldığında daha kısa olan hafızası Batı resim tarihinin ağırlığına karşı muhalif bir araç olarak bu projede çok önemliydi. Tarlabaşı’na yerleşen insanların geçmiş ve gelecekle olan gerçekliği şüpheli ilişkileri,  her şeyin her an yeniden bozulup yapıldığı duygusunu veren dinamizmi bana Avrupa resim geleneğinin dramatik yapısını tartışmak ve farklı bir boyuta taşımak için bir olanak sundu, bütün bunların nereden geldiğini merak ettim ve “Bir yer” aramaya başladım... ‘Sokaklardan bir ot gibi taşan, boşlukları dolduran, esmer kalabalıkların kendi elleriyle gizlice yaptıkları bir yer olduğunu hayal ediyorum. İmgelerle düşünüyorum. Kitleler halinde çoğalarak kenti işgal ediyorlar. Sokakları, evleri korkutup utandırıyorlar. Kent ölü, dev bir böcek. Çocuklar onun gizli organları. Binlerce el ve ayak, bir karınca sürüsünün telaşıyla cesedi sokak sokak taşıyor. Kent, imgesel bir gösterge olarak kendisini bana açıyor.

...Benim yaşadığım kentte psişik alan toplumsal alan haritası içine yerleştirilmiştir ve artık kent bir mekân değildir. Meleklerin kente kuşatıcı bakışı artık bozulmuştur. Tekinsiz duygular, yeraltı cinleri, içgüdüsel güçler ufuk çizgisinden geri tepmiştir. Bastırılmış korkular dışarı püskürmüştür. Burası asla idealist mimarlık öğrencisinin kafasındaki “kavram kenti” olamayacak. Beden ufuk çizgisinin ötesine kaymıştır ve yer altı cinleri Albinolar bu kenti uzaktan kutsayan melekler değiller.

Esentepe’de çekime 16 kişilik bir grupla başladık, Albinolar zaten oradaydı. Etrafımızı saran çocuklar yeni imgeler olarak sahnede yerlerini alıyor. Güneşin hareketine bağlı olarak çok hızlı çalışmamız gerekiyor. Bu tempo içinde kendimi çevre ve çocuklar tarafından tamamen işgal edilmiş hissediyorum. Zaman zaman yönetim onlara geçiyor. Albinolar ışığı gövdeleriyle yansıtıyor, esmer kızlar ise emiyorlar. Bu oyunlar, tragedya kurgusu ile hayatta kalma teknikleri arasında bir yerde oynanıyor.

İçi doldurulmuş kuzuya “ölümün kesinliği” rolünü veriyorum.
İki çift gümüş travesti ayakkabısı
“baştan çıkarma ve libido”
balık;(suların çekildiği tinsel bir mekan)
fanus(melankoli).’

Sanat alanında o kadar çok imge üretildi ki yeni bir imge üretmek çok zor. Görüntünün varlıktan kopmasıyla gerçek ve imge arasındaki alan büzüşmüş durumda. Karşılaştığımız her imgenin kendi yansıladığı başka bir imge var. İmge gerçekle ilişkisindeki problematiğini kendi geçmişinde ve onun katmanlarında kuruyor. İmaj teknolojileri, fotoğraf ve resim kendi içine kapalı bir sistem oluşturmak üzereler. Ve dünyayı dönüştürme bilincini kaybetmiş olanlar için bir konum yaratıyorlar.

İnci Eviner-2000

[email protected] İnci Eviner Tüm Hakları Saklıdır.