Ana Sayfa > Metinler > Ulusal Zindelik
ULUSAL ZİNDELİK
“Ulusal Zindelik” (National Fitness), kendimizi ulusal birlik olarak nasıl algıladığımız ve onu nasıl bir imgeye dönüştürdüğümüzü merak ettiğim ve sorguladığım bir süreçte şekillendi. Modernizmin ulusal kimlik üzerindeki etkisini en açık şekilde mimarlıkta görebileceğimi düşündüm. Ne de olsa modern mimari dünyayı bütüncül, evrensel ve akılcı bir yapı olarak düşünür ve kültürel farklılıklarının ötesinde evrensel ve kalıcı bir öneri olarak kendini yeryüzüne yerleştirir. Bu durum, benim bu anlayışla mücadele etmek için belirli bir desen stratejisi geliştirmeme yol açtı. Modernizm tarihinden seçtiğim, özellikle gelecekçi, yenilikçi ve aynı zamanda Avrupa kimliğini yansıtan tarihsel binaları aydınger kağıdına kopyalayarak işe başladım. Bu kopyalama işlemini başarısızlığa uğratmak için belirli bir noktada durup, kendi jestüel çizimlerimle ilerledim. Tekinsiz olanı açığa çıkarmak ve ilerlemeci olanı hayal kırıklığına uğratmak istedim. Bu çizme işlemi video için bir düzlem oluştururken, arkadaki uydu görüntüsü ve bazı ikonik binaların 3D çalışması ile oluşan düzlemlerin yarattığı mekân, bana farklı bir oyun alanı ve sahne olanağı sağladı. Bu mekânın ortaya çıkardığı çatlaklara yerleştirdiğim sahnelerden biri, kendi hafızamda yer etmiş 19 Mayıs gösterileri oldu. Resmi ideolojiyi temsil eden şortlu ya da mini etekli formalarımızla yaptığımız gösteriler sırasında korteje birikmiş bir erkek kalabalığı tarafından iştahla seyredilir, laf atmalar ve sataşmalarla gösteriyi tamamlardık. Şiddetli bir utanma duygusu ile yurtsever bir kızın sorumluluğu arasına sıkışıp kalırdım.
İşte bu utanma duygusu ile sanatın özgürleştirici gücü arasında bocaladığımda, ulusal bir imge olarak bedenin nasıl resmedildiğinin ipuçlarını Cumhuriyet dönemi resim ve heykelinde görebiliriz. Sanata, modernleşmenin bir gereği olarak duyulan ilginin etkisiyle, yerel motiflerle Avrupa modern resim akımlarının yan yana gelmesi sonucunda oluşan tuhaf kadın imgeleri araştırmak benim için her zaman ilginçliğini korudu. Resmi ideolojinin benimsediği bu kadın imgesini dönüştürerek sahneye davet etmek ve ona etkin bir rol vermek istedim. Kadınlar kendi adına benden bağımsız hareket etmeye ve yerleşik anlam dizgelerini yaramaz bir çocuk gibi bozmaya başlar. Mesela, Zadkin’in özgürlüğe adanmış heykeliyle karşı karşıya gelen henüz doğmamış bir beden diyaloğa girer ve Zadkin’in kendini ikiye bölmesine sebep olur. Metropolis filmi bu çalışmadaki diğer bir alıntıdır ve filmden kopan işçiler videonun tekinsiz mekânına dağılarak bozguncu olmayı sürdürür. Bu filmin iki kutuplu, siyah-beyaz dünyası bana bedenin söylemlerle nasıl şekillendirildiği konusunda esin kaynağı oldu.
Sporla şekillendirilmiş bedenler özgürleşmek için kendilerini boşluğa fırlatırlarken nereden geldiği bilinmeyen bir peruk zaman zaman kamçı gibi sahneyi böler. Bir yanda, disko topunda el feneriyle kaderini okumaya çalışan bir albino kız vardır…“Güldük-ağladık,” diye söze karışır… Başka bir köşede Le Corbusier’nin “Maison Dom-ino”su (Dom-ino Evi, 1914) katlanarak çöker ve İstanbul sokaklarından bir köpek yuvasız kalır… “Dom-ino Evi” aynı zamanda beklenmedik bir konuğu ağırlamak zorunda kalır: bir kadını. Bu kadın, bavulunun içinde seyahat eden bir göçmen olabilir… Sağ alt köşede diğer videolardan bir alıntı olarak birbirinin içine girmiş tuhaf görünüşlü iki kadın olup bitene bir anlam vermeye çalışır… Binadan çıkan bacaklar beyaz çoraplarla üstlendikleri ideolojinin imgesine dönüşemeden kaybolur ve günümüzün ideolojilerinin yeni ideal bedenini ifşa etmek için sonsuza dek dönerek kendilerini yinelerler…
İnci Eviner